29 Mart 2014 Cumartesi

Kabus ile gerçek arasındaki ince çizgideydim, dönmek üzereyim..


Uzun zamandır yazamadım, yazamadım ama okudum elbette. ve bu okumalarımın son 1 yıl içinde akıl sağlığımı korumamda büyük payı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kitap tavsiyesi yerine bu yazımda sadece okumanın önemini vurgulamak istedim.Yazamamamın sebebi malum;  son bir yıl içinde bir rüya içinde sıkışıp kaldım, daha doğrusu bu korkunç bir kabus ve hala bitmedi.. Ne demek istediğimi rüyayı okuduktan sonra anlayacağınızı umuyorum.
Bir ormandayım hafif bir ışık süzülüyor ormandan. Çok güzel ağaçlar var ama ortalık savaş alanı gibi., sürekli bomba yağıyor tepemizden. Dumanla haberleşiyormuşuz arkadaşlarla, ama biri çıkıp dumansız hava sahası demiş dumanımızı kestiler. Kaçak sigarayla duman yaratıyoruz bu aralar. Dalıyorum öylece ormana bir tarafında kocaman bir bataklık var bataklık da çok kalabalık. Ormanın sonu denizmiş ama denizi göremiyoruz.  Arkamda çocuklar ölüyor ben ormana  bakarken, kanları çimlere sıçramış küçücük çocukların. Gazetede okudum çocuklar enfeksiyon kapmış, gazkapsülya diye bir enfeksiyon. O yüzden ölüyorlarmış sürekli. Sürekli ağlıyoruz etrafta birkaç kişiyle birlikte. Ama çoğu zaman da yalnız kalıyoruz. Bataklık çok kalabalık, benim olduğum tarafta kadın eziciler var. Yalnız yaşamayazsın, kas gücü yok falan diyorlar beni de bataklığa çağırıyorlar.  Diğer tarafta bataklık mikrobundan dolayı beyninde hasar meydana gelen  bir grup var, ne söylesen 3 kere tekrar etmen gerekiyor, “tam anlayamıyorlar”. Başka bir tarafta ölen çocukların neden öldüklerini göremeyecek kadar kör insanlar var. Bataklığın etrafı savaş alanı gibi ormanda herkes kaçışıyor. Tam kaçışırken biri geliyor cebimizden paralarımızı çalıyor öylece bakıyoruz ona. Nasılsa para lazım değil çocuklar ölüyor burada, gençler ölmüş parayı napalım diyoruz. Ağaçların altına saklanınca tepeden yağan bombalardan biraz da olsa kurtulduğumuzu sanıyoruz. Ama biraz daha ilerleyince bir bakıyoruz ki ağaçların yarısından çoğu kesilmiş otel yapılıyor oraya. Bataklık mikrobu kapanlara orada da rastlamak mümkün. Birileri var sürekli fotoğraf çekip fotoshop yapıyorlar, Bataklık Haber diye bir gazeteymiş. Otel inşaatını çektiler geçen bir saldırı sırasında. Elden ele dağıtılan broşürde şöyle yazıyordu “ Sığınak inşaatımız başlamıştır”.
Dolaşırken sonunda ben de bataklığa düştüm yanlışlıkla, yüzeye çıkamıyorum ve bana el uzatan birkaç kişinin gelmeye başladığını görüyorum… İşte Paul Auster, Herman Hesse, Nazım Hikmet, (Sabahattin Ali tabiki beni görünce direkt kurtarmak için atladı), diğerleri ellerini uzatmaya simit atmaya başladılar. Öyle sıkı sarılıyorum ki onlara, günlerce gecelerce ayrılmıyorum,  ellerini ellerimden çekmelerini istemiyorum. Benim can simidim onlar. İleride bir ağaç görüyorum, bir sürü adam var ağaçın dallarında, ağacın üstünde tabela var, ne yazdığını seçemiyorum suya batıp çıkmaktan, onlar da farkında kabusta olduğumuzun ve kurtarabildikleri kadar insanı kurtarmaya çalışıyorlar. Güzel insanlar yani hepsi...